Kötü davranışın genler ile alakası var mıdır?

Canilik kolay değildir.

Kötü davranışın genler ile alakası var mıdır?

Kötü davranışın genler ile alakası var mıdır?

İnsanlık tarihinde yaşamış canavarlara yönelik çok güçlü ve çoğunlukla negatif duygulara sahip olmanız normaldir. Ailelerini katleden insanlar, çocukları deşen caniler yüz binlerce insanın canına kıyan diktatörler , onlarca genci katlettikten sonra çıkarıldıkları mahkemede sırıtan katiller. Ama tüm bu duyguların ötesine geçip işin sinir bilimsel boyutuna baktığımızda şunu kabul etmemiz gerekir. Bu insanların her birinin beyinlerindeki çok güçlü ve evrimsel kökenlerinde çok eskiye dayanan sinirsel devrelere karşı gelmesi gerekmiştir. Bu beyin devrelerinin bir kısmı doğrudan doğruya genler tarafından kodlanmaktadır. Yani evrimsel geçmişimizde, atalarımıza sağladıkları avantajlar nedeniyle bize kalmış bir mirastır. Gerçekten de düşünecek olursanız, suç işlemek hiçte sanıldığı kadar kolay bir şey değil. Alınacak cezanın büyüklüğü ve buna yönelik korku bir yana, türümüzün atalarında çok güçlü bir şefkat, suçluluk, pişmanlık ve hatta acı verdiğimiz birinin çektiği acıya eşit veya yakın miktarda acı hissedilmesine neden olan empati duygusu evrimleşmiştir. Buna karşı gelmek veya bu devrelerin çalışması sonucu salgılanan hormonları görmezden gelmek normal veya kolay olan bir şey değil. Aşık olduğunuzda beyninize doluşan hormonları görmezden gelmeye çalıştığınızı düşünün. Ya da yılan korkusu varsa şimdi göğsünüzde biriken korkuyu umursamamaya çalıştığınızı hayal edin. En nihayetinde her birimiz, sinirlerin ve hormonların kölesiyiz. Ve bunların ötesine geçebilmek bir yerlerde bir şeylerin yanlış gittiği anlamına geliyor. En azından normalden sapıldığı anlamına geliyor. Yanlış giden şey, genler düzeyinde bir mutasyon veya ebeveynlerden gelen talihsiz bir genetik kombinasyon olabileceği gibi ; gelişim sırasında yaşanan bir travmanın beyinde yarattığı problemler de olabilir. Ama fark etmez. Eğer durum buysa, o yanlış giden şeyleri önceden tespit etmek mümkün olabilir mi ? Çünkü bu durumda çok ilginç bir etik ikilem doğuyor. Eğer katilleri genleri veya beyinlerine bakarak önceden tespit edebilirsek, o katili eyleme geçmeden durdurmak etik olur muydu ? Bugün size katillerin genetiğine ve beyinlerine yönelik iki ilginç çalışmadan bahsetmek istiyorum. Bunlardan ilki “Social Cognitive and Affective Neuroscience” dergisinde yayınlanan bir makale. Çalışmaya göre katillerin beyinlerinde empati ve şefkate yönelik devreler, normal olmayan bir şekilde çalışıyor. Ama bu tarz araştırmalarla ilgili olarak şunu anlamamız gerek. Bir grup psikopatı toplayıp üzerilerinde deney yapmanız çok zor. Çünkü psikopatlar ne yazık ki genelde bilimsel deneylere katılım konusunda pek istekli olmuyorlar. Eh, normal insanların da bir psikopat gibi düşünmesi pek mümkün değil. Bu nedenle araştırmacılar savaş kavramı ve bu sırada yapılan katliamlara odaklanıyorlar. Çünkü birçok insan için savaş sırasında insan öldürmek normaldir. Eğer savaş sırasında katliam yapmanın insanlara daha normal gelmesinin nedenlerini tespit edebilirsek, belki katillerin beyninde neler olup bittiğini de anlayabiliriz. İşte Avustralya’daki Monash Üniversitesi’nden psikolog Pascal Molenberghs böylesi bir katliamı ahlaki olarak gören bir beynin nasıl çalıştığını anlamak için, kırk sekiz denek üzerinde bir çalışma yaptı. Deneklere içinde bir silahın ateşlendiği çeşitli senaryo videoları izletti ve bu silahı ateşleyenin kendileri olduğunu hayal etmeleri istendi. Bu sırada “Fonksiyonel MRİ” yani FMRI isimli cihazı kullanarak beyinlerini görüntüledi. Böylece belli bir senaryo sırasında beyinlerinde neler olup bittiğini görebildi. Videoların bir tanesinde bir asker, bir düşman askerini öldürüyordu. Bir sonraki videodaysa asker bir sivili öldürüyordu. Kontrol grubu olarak kullanılan sonuncu videodaysa asker, ateş ediyordu ama hiçbir şeyi vurmuyordu. Tüm bu durumlarda denekler, olayı askerin gözünden izliyorlardı.

İnsanlar neden kötülük yapar?

Bunu “First Person Shooter” denen bir oyun gibi düşünebilirsiniz. Yani ateş eden kişilerin kendileri olduğunu hayal etmeleri çokta zor değildi. Her bir videonun sonunda deneklere kimi vurdun diye soruldu ve ellerindeki üç butondan birine basmaları istendi. Butonlardan biri bir askeri, biri sivili diğeriyse hiçbir şeyi simgeliyordu. Bunun amacı deneklerin senaryoda ne olup bittiğinden tam olarak haberdar olduklarından emin olmaktı. Sonrasındaysa onlara birden yediye kadar olan bir skala verildi ve bu ölçek üzerinde kendilerine az önce senaryo dahilinde ne kadar suçlu hissettiklerini belirtmeleri istendi. Sonuçlara geçeceğiz ancak işin beyin tarafına odaklanacak olursak, Molenberghs FMRI görüntülerinde beynin Orbitofrontal Korteksi’ne ya da “OFC” denen bölgeye odaklanması gerektiğini biliyordu. Çünkü bu bölgenin insanların ahlaki duyarlılığı bile yani ahlaki yargılarımız ve nasıl davranmamız gerektiğiyle ilgili karar alma mekanizmasıyla ilişkili olduğu uzun zamandır biliniyor. Sadece OFC de değil, beynin yan tarafındaki “temporopariyetal kesişim” yani TPJ de ahlaki yükün bir kısmını üstleniyor. Burası da oldukça ilginç bir bölge. Çünkü bireye bir “uygulayan” yani bir ajan olma algısını veren beyin bölgesi burası. Yani belirli bir şeyi isteyerek yapmak ve sonuçları hakkında sorumluluk üstlenmek ile ilgili verileri beynimizin bu bölgesi işliyor. Bu bölgenin görevini şöyle düşünün. Aslında gerçek hayatta bir silahın yanlışlıkla ateş alıp birini vurması veya sizin bilerek birini vurmanız arasında kurban açısından pek bir fark yoktur. Sonuçta kurban her iki durumda da ölüdür. Ancak bu iki ayrı durumda bir ajan olarak sizin algıladığınız arasında devasa farklar var. İlerde tramvay ikilemi gibi felsefi sorunlardan söz ederken de bundan bolca bahsedeceğiz. Ama araştırmanın sonuçlarına geçmeden önce az önce dediğimi bir düşünün. Beyninizde evrimleşmiş olan belirli bölgeler size ahlaki yargılarınızı kazandırıyor. En azından ahlaki kararlar verebilmenize, faaliyetlerinizin sonuçlarına yönelik edindiğiniz etik deneyimleri algılamanıza yardımcı oluyor. Eğer bu bölgelerde bir problem veya farklılık varsa, toplum tarafından “ahlak dışı” olarak algılanan davranışları sergilemeniz daha olası oluyor. Veya davranışlarınızın ahlaksızlığını algılamanız sizin için daha zor olabiliyor. Beyin yapısı algılarımızla bu kadar ilişkiliyken, benliğimizin tamamen özgür olduğunu söyleyebilir miyiz ? Neyse bu çok uzun bir konu, biz araştırmamıza geri dönelim. Molenberghs’in araştırmasında kişiler askerler yerine sivilleri her vurduklarında, OFC’nin yanal bölgesinde sürekli olarak daha fazla aktivite gözlendi. Aynı zamanda siviller vurulduğunda, OFC ile TPJ arasında daha fazla veri aktarımı oluyordu. Bir diğer deyişle OFC, aktif olarak “Ben suçlu hissediyorum.” diyordu; TPJ ise cevaben “Evet, öyle hissetmelisin.” diyerek ahlaki sonucu destekliyordu. Daha da önemlisi OFC aktivitesinin aynı zamanda deneklerin birden yediye kadar olan suçluluk skalasında nerede olduklarını belirlemede de etkili olduğu gösterildi. Eğer OFC’de daha fazla aktivite varsa, birey de daha yüksek suçluluk değerlerini seçiyordu. Bu da OFC ile bireysel suçluluk arasındaki ilişkiyi doğruluyor. Bu çalışmada OFC ve TPJ’nin ahlaki işlemlerde aktif olan tek bölgeler olmadığı da gösterildi. Beynin alt bölgesindeki “Fusiform gyrus” olarak bilinen bir diğer bölgenin de bir sivilin vurulması sırasında daha aktif hale geldiği görüldü. Bu bölge aynı zamanda yüzleri analiz etmek için kullandığımız bölge. Bu bölgenin, bu birinin vurulduğunu hayal etme sırasında aktif olması deneklerin masum kurbanlarının yüzlerini ve yüz ifadelerini de canlandırmaya çalıştığını gösteriyor. Öte yandan denekler askerleri öldürürken, beynin arka tarafında bulunan “Lingual gyrus” denen bir bölgede faaliyet gözlendi. Bu bölge daha az duygusal olan, uzaysal mantıklamanın yapıldığı bir bölge. Kendinizce ölmesini haklı bulduğunuz birini öldürmeye giderken, soğukkanlılıkla kullandığınız bölge de burası. Yani ilginç bir şekilde, bir diğer askeri öldürürken ahlaki yargıları işleyen bölgelerden ziyade; içinde bulunduğumuz uzay zamana yönelik mantıklama bölgemiz daha aktif oluyor. Bu çalışma bize, bir diğer insanın canını alan birilerinin beyinlerinde farklı bölgelerin farklı şekillerde aktif olduğunu gösteriyor. ahlaki

Katil ve hırsızları önceden tahmin edebilir miyiz?

Örneğin her bir insanın beynini her an takip edebilseydik, bir kişi bir diğerini öldürmeden ve hatta buna teşebbüs dahi etmeden önce bunu öngörmemiz mümkün olabilir miydi ? Eğer elimizde yeterince geniş bir veri seti olsaydı, cevap muhtemelen “evet” olurdu. Çünkü birilerini yasal gerekçelerle, savaş gibi durumlarda öldürenlerle, yasa dışı nedenlerle veya ayırt etmeksizin öldürenlerin beyinlerinde aynı bölgeler aktifleşiyor. Sadece bunların çalışma biçimi farklılık gösteriyor. Buna bakarak yapay zeka teknolojilerinin de yardımıyla, psikologların ve kriminologların ilerde kimin öldüreceğini öngörmeleri ve hatta onları durdurmaları mümkün olabilir. Şimdi işin beyin tarafını cebimize koyalım ve genlere odaklanalım. Bir bütün olarak baktığımızda bizler, genlerimizin bizi yaptığı kişileriz, öyle değil mi ? Genlerimiz, vücutlarımızın yapısını ve oluşumunu kodlayan kimyasal moleküller. Genler, bizlerin fiziksel özelliklerinin sınırlarını ve temel yapılarını belirliyor, sonrasındaysa içinde bulunduğumuz çevre, kültür, eğitim gibi faktörler bu genlerin içini dolduruyor. Bunları şekillendiriyor, bizim kim olacağımızı belirliyor. Genler ile çevrenin etkisini birbirinden tamamen izole etmek imkansız. Ancak, genlerin işin temelinde yer aldığı gerçeğini de görmezden gelemeyiz. Bu durumda spesifik bazı genler ile suç işleme arasında bir ilişki kurulabilir mi dersiniz ? Bu konudaki araştırmaların sonuçları çok net değil. Ama gelin bu araştırmalardan bir tanesine odaklanalım. Nature’nin “Molecular Psychiatry” dergisinde yayınlanan ve Finlandiyalı yaklaşık 900 suçlunun genleri üzerinde yapılan bir çalışma, cinayet gibi vahşi davranışlarla ilişkili olan ama hırsızlık gibi vahşi olmayan suçlarla ilişkilendirilemeyen iki gen tespit etmeyi başardı. Bunlardan biri olan ve “Monoamin Oksidaz A” ya da MAOA isimli bir proteini kodlayan bir gen, suçlularda normalden daha az çalışıyordu. Yani normal olmayan bir varyant olduğunu söyleyebiliriz. Bu gen normalde bağımlılıkta, beynin ödül ceza mekanizmasında ve zevk almada büyük role sahip olan dopamin hormonunun denetimiyle ilgili bir gen. İkinci gen ise cadherin tipli bir protein olan, “CDH13” molekülünü kodlayan bir gen. Bu proteinin madde bağımlılığına ve dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna yani ADHD’ye katkı sağladığı biliniyor. Araştırmaya göre Finlandiya’da işlenen aşırı vahşi suçların en az %5-%10 arası, bu iki gen ile ayırt edilebiliyor. Yani bu genler sadece vahşi suçlar işlemiş olan kişilerde genetik olarak ayırt edilebilir şekilde farklı çalışıyor. Diğer insanlar da, vahşi olmayan bir suç işlemiş olsalar bile bu genler vahşi suç işleyenlerin genleriyle aynı şekilde çalışmıyor. Üstelik çalışmayı yürüten araştırmacılar sadece genlere bakmakla kalmadılar. Aynı zamanda bir suçun oluşumuna neden olan çevresel faktörleri; örneğin çocukluk deneyimlerini, madde kullanımını, suistimal edilip edilmedikleri gibi durumları da hesaba kattılar. Yani mümkün olduğunca suçluluk ile ilişkilendirilebilecek genleri ayıklamaya çalıştılar.Şimdi, gelelim zurnanın zurt dediği yere. Peki bu durumda vahşi bir suç işleme davranışını, genlerimizden ötürü gerçekleştirdiğimizi söyleyebilir miyiz ? Suçu önlemek için insanların beyin aktivitelerini kontrol etmeye başlamalı mıyız ? Elbette sadece iki araştırmayla bu konuda sonuç beyan etmek mümkün değil. Suç dediğimiz şey gerçekten çok karmaşık bir süreç ve bir insanın ne yapacağını etkileyen çok sayıda faktör var. Örneğin çevre, benliğimizin %30-%50 arasını oluşturuyor. Dolayısıyla suçu tamamen genlere atmak gerçekten çok zor. Ama suç ile genler arasındaki ilişkiyi %100 ortaya koyan bir çalışma olsaydı da, suç unsuru oluşmadan sadece genlere veya beyin yapısına bakarak ceza uygulamanın ahlaki bir çok sorunu bulunuyor. Bu nedenle günümüzde asıl bakılan şey, kötü bir şey yapan birinin yaptığı şeyin sonuçlarını anlayacak zihinsel kapasiteye sahip olup olmadığı ve bu davranışa engel olup olmadığı. Yani bu konuda nihai bir yargıya varmam çok zor. O nedenle size soracağım, siz ne düşünüyorsunuz ? Genlere veya beyne bakarak, bir kişiyi yargılayabilir miyiz ? Mesela yarın kapınız çalınacak olsa ve genlerinizden suç işleyeceğinizin tespit edildiği söylense, ne düşünürdünüz ? Veya diğer açıdan düşünün; benzer şekilde yarın kapınız çalınacak olsa ve eşinizin ya da çocuğunuzun bu şekilde bir eğilimi olduğu, büyük ihtimalle tüm ailenizi katledeceği söylenseydi ne düşünürdünüz ?

Ahlaki hakkında ilginç bilgiler

Bu kısa video’yu izleyerek Ahlaki hakkında detaylı bilgi alabilirsiniz.

Facebook ve Twitter adreslerimizden bizi takip etmeyi unutmayın.

Bu konu ile alakalı soru sormak için hemen tıkla

yorumlarınız Disqus tarafından saklanır.