Marksizm Nedir? Karl Marx hakkında bilinmesi gerekenler
Günümüz ekonomik dünyasını anlamak istiyorsak bu dünyanın şekillenmesinde belki de en büyük etkiye neden olan Karl Marx'ı ve Marksizm'i göz ardı edemeyiz.
Kısa Bilgi
Marksizm Nedir?
Siyaset tarihini ele alan birinin yapacağı en büyük hatalardan biri Marksizm’e sadece bir ekonomi doktrini veya sadece bir siyasal program olarak bakmak olacaktır. Marksizm bir ekonomi ve siyasal program olduğu kadar insan, tarih, Tanrı, doğa ve toplum sorunlarına eğilen hem pratik hem de uygulama alanına sahip bir dünya görüşüdür. Marksizm bir dünya görüşü olarak insan ve insana ait tüm konuların üzerine eğilen ve bu konulara ait neredeyse tüm sorular için cevap sunan bir doktrindir. Bu açıdan Marksizm ‘in felsefi bir doktrin tarafı da vardır. Fakat Marksizm felsefi doktrinin bir tık ötesine geçerek daha geniş anlama gelen dünya görüşü niteliğine bürünmüştür. Karl Marx’ın temellerini attığı ve çerçevesini çizdiği Marksizm, oldukça tartışmalı ekonomik ve politik sistemlerde uygulanmıştır. Zaten Marksizm üzerine yapılan tartışmaların çoğu Marksizm’i pratik açıdan uyguladığı ileri sürülen ülkeler üzerinden olmuştur. Çoğu Marksizm karşıtı için, Marksizm demek Sovyet rejimi, Çin’deki Mao yönetimi veya Kuzey Kore’nin 90’lara kadar uyguladığı siyasal sistem demektir. Fakat bazı düşünürlere göre Marksizm korkusu vahşi kapitalizmi dizginlemiş ve sosyal devlet anlayışının ortaya çıkmasına katkı sağlamıştır. Marksizm’i ele almadan önce Karl Marks’ın kim olduğuna kısaca göz atmakta fayda var. Karl Marks 1818 yılında Almanya’nın Trier kentinde dünyaya geldi. Anne ve babası Yahudi olmasına karşın daha sonra daha sonra Protestan mezhebine geçerek Hristiyan olmuştur. Babası şehrin önde gelen avukatlarından biridir. Karl Marx Babasının yolundan giderek Bonn şehrinde hukuk eğitimi almaya başlamıştır. Fakat eğitimi sırasından Hegel’in görüşlerinden etkilenerek felsefeye yönelmiştir. 1843 yılında hayatının aşkı jenny ile evlendi. Çiftin 7 çocuğu olmasına karşın yalnızca üçü uzun süre hayatta kalabildi. Marks’ın yazıları Prusya yönetimini rahatsız etmiş yazılarına sansür gelmiştir. Marks eşiyle beraber Fransa’ya taşınmak zorunda kalmıştır. Burada devrimci hareketlerle yakın ilişki içinde olmuş ve ona hayatı boyunca arkadaşlık edecek Frederic Engels ile tanışmıştır. Engels zengin bir aileden geliyordu ve Marks’ı hayatı boyunca finanse etmiştir. 1848 yılında Engels ve Marks, 19. Yüzyıldaki sanayileşmeyle ortaya çıkan vahşi kapitalizme bir başkaldırı bildirgesi olan Komünist Manifestoyu yayınladılar. Marks bu bildirgede şu çağrıyı yapıyordu: İşçi köle kaldığı sürece, ne Macar, ne Polonyalı, ne İtalyan özgür olacaktır “bütün ülkelerin işçileri birleşin. Sizler insansınız birer eşya değil.” Kısa bir süre sonra Fransa yönetimi Marks’tan, devrimci hareketleri kışkırttığı gerekçesiyle Fransa’yı terk etmesini istemiştir. Marks buradan Bürüksele geçmiştir. Fakat Brüksel’den de aynı gerekçelerle sınır dışı edilmiş ve kapitalizmin ana vatanı sayılacak İngiltere’ye sürgün gitmiştir. Londraya taşınan marks hayatının geri kalanını burada geçirmiştir. Engels’in maddi yardımlarına karşın hayatı maddi sıkıntılarla geçmiş 1883 yılında hayatını kaybetmiştir. Marks’ın kendisi göremese de, dünyadaki birçok sosyalist devrime ilham kaynağı olmuştur. Günümüzde gelir adaletsizliklerinin artması ve dünyanın en zengin sekiz kişisinin elindeki servetin dünyadaki en yoksul 3,5 milyar kişinin servetine denk hâle gelmesi Marksizm teorisini güncel tartışmaların merkezinde tutuyor. Marksizmin temel felsefesi diyalektik materyalizmdir. Klasik materyalizmde insanın evren içinde özel bir yeri yoktur. İnsan denilen varlık tesadüflerle var olmuş ve diğer varlıklarla aynı seviyede bir varlıktır. Fakat Marksizm’de doğa içinde insana bir ayrıcalık yüklenmiştir. İnsanın diğer varlıklardan üstün olmasının nedeni onun bilinçli bir şekilde çalışan bir varlık olması yani homo faber olmasıdır. İnsan diğer varlıkların aksine emeği ile doğayı değiştirmekte ve onun karşısında özgürlüğünü elde edebilmektedir.
Marksizm temel felsefesi nedir?
Yani insanın özgürlüğü üretim araçlarıyla doğayı şekillendirmesidir. Üretim araçları üzerinde iki tür mülkiyet biçimi vardır; özel ve kolektif mülkiyet. Eğer üretim araçları toplum içinde belli birkaç kişinin elindeyse buna özel mülkiyet denir. Bu mülkiyetin egemen olduğu toplumlarda iktidar ve onu boyun eğenler olmak üzere çeşitli sınıflar vardır. Eğer üretim araçları üzerinde toplumun ortak bir mülkiyeti varsa buna kolektif mülkiyet denir. Bu toplumlarda devlete ihtiyaç yoktur. İnsanlar karşılıklı işbirliği ve yardımlaşmayla toplumsal birlik ve düzeni sağlar. Marksizm’e göre bir toplumda egemen olan üretim biçimleri o toplumun sosyal yapısını belirler. Yani kısacası toplum olarak nasıl üretiyorsak öyle şekilleniriz. Üretim araçları ve onlar üzerindeki mülkiyet anlayışı değiştikçe toplumlarda değişir. Tarih boyunca çeşitli üretim biçimleri ve onlara göre şekillenmiş çeşitli sosyal tipler ortaya çıkmıştır. Marksizm’e göre Tarihteki ilk toplum biçimi ilkel komünal toplumlardır. Bu toplum biçiminde üretim araçları basit birkaç av aletinden veya taştan yapılmış aletlerden oluşuyordu. İnsanlar arasında sınıfsal bir ayrım yoktu. İnsanlar bir bütün olarak üretime katılıyor elde edilen ürünler ortaklaşa paylaşılıyordu. Bu dönemde özel mülkiyet yerine kolektif mülkiyet anlayışı hakimdi. Zaten birinin bir ürünü özel mülkiyetine geçirip stoklaması mümkün değildi. Çünkü ihtiyaçtan fazlası üretilemiyordu. Sömürü olmadığı için devlet gibi siyasal bir örgüt yapılanmasına ihtiyaç yoktu. Marksizm’e göre ikinci toplum biçimi köleci toplumdur. Bu dönemde üretim biçimi değişmiş tarım, hayvancılık ve el sanatları ortaya çıkmıştır. İnsanlar tüketeceğinden daha fazlasını üretmeye ve bunları özel mülkiyetine alarak saklamaya başlamıştır. Özel mülkiyet beraberinde devlet kurumunu doğurmuş ve savaşlar ortaya çıkmıştır. İnsanlar savaş esirlerini öldürmek yerine köle olarak çalıştırmaya ve servetlerini arttırmaya başlamıştır. Toplum iki sınıfa bölünmüştür; çalışan ve çalıştığından pay alamayan köleler ile çalışmayan fakat çalıştırdığı kölelerin emeğine sahip olan mal sahipleri. Bu toplumda devletin görevi köle direnişlerini bastırmak ve mal sahibi özgür kişiler arasında hukuka dayalı bir düzen geliştirmektir. Marksizm’e göre bir diğer toplum biçimi feodal toplumdur. Bu toplumda kölelik yıkılmış yerine feodal beyin malı olmayan fakat bu beye hizmet eden köylüler ortaya çıkmıştır. Feodal beyler yönetici serfler ise yönetilen sınıftır. Feodal sistemde ortaya çıkmaya başlayan burjuvazi kapitalizmin doğacağını göstermiştir. Burjuvazi feodal düzene baş kaldırmış ve bir devrimle kapitalizm ortaya çıkmıştır. Yine toplum düzeni kişi sınıfa bölünmüş bir taraf şanslı azınlık olan kapitalist sınıfken diğer taraf da işçi sınıfıdır. İşçi sınıfı açlıktan ölmemek için emeğini satmak zorunda kalmaktaydı. Yeni bir hukuk düzeni ortaya çıkmıştı. Herkes yasalar önünde eşitti ama kapitalist sınıf daha fazla eşitti. Fakat Marks’a göre kapitalizm savaşlar ve ekonomik krizlerle üretim araçlarının gelişmesini engelleyip kendi sonunu getirecektir. Marksizm’e göre kapitalizmin yıkılmasından sonra son toplum biçimi olan ve sömürüye dayanan sınıfların olmadığı Komünizm gelecektir. Fakat bu sisteme geçmeden önce bir ara dönem olan sosyalist devrimler yaşanacaktır. Marksizm’e göre toplumsal ilişkilerin biçimlenmesinde ve bir toplumun şekil almasında temel belirleyici rol alt yapı olan o toplumun üretim tarzıdır. Bir toplumun üretim tarzı yada ekonomik ilişkileri o toplumun üst yapısı olan din, ahlak, hukuk, gelenek, görenek, bilim, sanat ve felsefeyi şekillendirir.
Marksizm nasıl başarılı olur?
Toplumların alt yapısı değiştiği zaman üst yapıda bir değişime uğrar. Marksizm’e göre alt yapıyı elinde bulunduran güç toplumun tüm katmanlarına hükmedebilir. Yine Marksizm’e göre devlet denilen oluşum başta hukuk ve mahkeme gibi araçları kullanarak ekonomiyi elinde tutan gücün çıkarını korur. Komünizmde ekonomik yapıyı elinde bulunduran ayrıcalıklı bir sınıfın olmayacağı ileri sürülerek devlete artık ihtiyaç kalmayacağı savunulur. Marksizm’e göre tarihte temelde üç tip devlet görülmüştür ve bu devlet tiplerinin tamamı toplumu sömürmek üzere kurulmuştur. Bu devlet tipleri tarihte görülme sırasıyla: Kölelik devleti, Feodal Devlet ve Burjuva devleti olan kapitalist devlettir. Kapitalist devlet belli bir devrimsel geçişle yerini komünizme bırakacaktır. Marksizm’e göre Komünist devrim şu sırayı izleyerek gerçekleşecektir: İlk önce kapitalizmin ekonomik ve sosyal ilişkilerini yıkacak proletarya diktatrlüğü kurulacaktır. Bu aşama kapitalizm ve komünizm arasında bir ara dönemdir. Bu dönemde sömüren sınıfın direnişini kırmak için demokrasi ortadan kalkacak ve şiddet hakim olacaktır. Daha sonra ikinci aşama olan komünizmin alt aşamasına geçilecektir. Bu dönemde insanın inşan tarafından sömürüsü ve toplumsal sınıflar ortadan kalmıştır. Fakat hala toplumsal ekonomik paylaşım kişinin yapmış olduğu işe ve yeteneğine göre olmaktadır. Ve son olarak komünizmin üst aşamasına ulaşılacaktır. Bu aşamada toplumsal ekonomik paylaşım ihtiyaç ilkesine göre olacaktır. Toplumsal üretim ve değerlerin dağılımında devlet oluşumu olmadığı için zorlama olmayacaktır. Marksizm felsefesinin en önemli kavramlarından biri yabancılaşmadır. Marks’a göre yabancılaşma bir özgürlük problemidir. Kapitalist üretim sisteminde işçi belli bir ücret karşılığı emeğini işverene satar. Marksizm’e göre işçinin ürettiği ürünler üzerinde bir hakkı olamamaktadır. Çünkü bu ürünler artık sermaye sahibinin malı olmaktadır. Bu durumda işçi ürettiği ve harcadığı emeğe yabancılaşır. Marksizm’e göre kapitalist sistemde iki temel sınıf vardır bunlar; işçiler ve fabrikalara sahip mülkiyet sınıfıdır. Her iki sınıfta kapitalist sistemden dolayı temel insani vasıflarından yoksundur. İşçi ürettiği emeğe sahip olmamakta, patron ise artı-değere çalışmadan sahip olmaktadır. Artı-değer, işçinin emeğinin, işgücünün değerinin üzerinde yarattığı ve kapitalist tarafından karşılıksız olarak el konulan değerdir. İnsan kendi emeğine sahip olduğu kadar insandır. Fakat Marksizm’e göre kapitalist sistem insanı temel niteliklerinden yoksun bırakır. Marksizm’e göre yabancılaşma sadece ekonomik alanda değil toplumun birçok öğesinde gerçekleşmiştir. Örneğin insan dini açıdan da bir yabancılaşma ve yozlaşma içine girmiştir. Marksizm’e göre tanrı, insanın tarih boyunca aslında kendine ait değerleri idealize edip yüklediği bir varlıktır. Tanrı, Tarih boyunca tam bir gelişme ve olgunluğa sahip olamayan ve sürekli sömürülen toplumlar için insanın özlemlerinin ve acıdan kaçışının bir ifadesidir. Kısacası Karl Marks dini şöyle ifade eder: Din içinde çekilen ıstırap, aynı zamanda, gerçekte çekilen ıstırabın bir ifadesi ve gerçek ıstıraba karşı bir protestodur. Din, baskı altında ezilen yaratığın iç çekişidir; kalpsiz bir dünyanın kalbi ve ruhsuz koşulların ruhudur. Halkın afyonudur. Son olarak tarihin en büyük antikapitalisti olan Marks’ın antikapitalist duruşunun 5 temel varsayımını söyleyerek konuyu bitirelim: Marks’a göre kapitalizm: Adaletsiz bir sömürüdür İnsanın emeğine yabancılaşmasıyla özgürlüğünü yitirmesidir. Her şeyin değerinin maddiyata indirgenmesi ve parasal bir karşılığının olmasıdır. Akıl dışılıktır. Ve modern barbarlıktır.
Marksizm hakkında ilginç bilgiler
Bu kısa video’yu izleyerek Marksizm hakkında detaylı bilgi alabilirsiniz.
Facebook ve Twitter adreslerimizden bizi takip etmeyi unutmayın.
Bu konu ile alakalı soru sormak için hemen tıkla