Dünyadaki yaşam nasıl oluşmuştur?

Bu dünyayı bu hale kim getirdi?

Dünyadaki yaşam nasıl oluşmuştur?

Dünyadaki yaşam nasıl oluşmuştur?

Başka gezegenlerden, uzak galaksilerden uzaylılar mı geldi de dünyamızı yaşanmaz bir hale çevirdi. Baksanıza çünkü kaçmaya çalışıyoruz. Yukarıya doğru. Ya da sağa, sola, aşağıya. Artık hangi yöne gidebiliyorsanız. Ay’a mı gidersiniz? Mars’a mı gidersiniz bilmem. Çünkü yakın bir zamanda Dünya kullanılmaz, yaşanmaz bir hale gelecek. Uzay çağında yaşıyoruz. Bilim adına inanılmaz gelişmelerin yaşandığı, hepimizin hayatını kolaylaştıran çok güzel teknolojiler icat ediyoruz. Hatta daha geçenlerde, 2 Mayıs’ta Amazon.com’un sahibi Jeff Bezos’un kurucusu olduğu Blue Origin isimli uzay şirketi, uzay turizmini faaliyete geçirmeden önce şirketin tekrar kullanılabilir roketi New Shepard’ın 11. Test uçuşunu gerçekleştirdi ve başarıyla sonuçlandırdı. Bunlar elbette güzel gelişmeler. Ve bilim adına başka güzel keşiflerin ve icatlarında önünü açıyorlar. Ancak bu uzaya keyfen çıkma ve hatta Mars’ta koloniler kurup yeni bir dünya oluşturma ya da uzayda solucan delikleri açıp yaşanabilir başka gezegenler bulup oralara yerleşme gibi amaçlarımızdan önce bu dünya için neler yapabiliriz? Acaba bir de buna mı baksak? Dünyamız bir mucize. Dünya’da tahmin ettiğimizden çok daha fazla yaşam türü var ve biz bunların çok azından haberdarız. Yaşamın hala çözülememiş birçok gizemi var. Onlar hepimizden daha önce bu dünyadalardı. Yaşadıkları yer onlara, onlar da yaşadıkları yere uyum sağlıyor. Doğada kaybeden yok. Hayvanlar açlığını yatıştırıyor ve ağaçlar yeniden çiçek açıyor. Dünyadaki bu büyük yaşam macerasında her canlının farklı bir rolü, her canlının özel bir yeri var. Doğada gereksiz ya da zararlı yok. Terazi daima dengede. Dünyamız birbirine muhtaç olan her bir varlığın farklı bir role sahip olduğu bir dengeye ve zekice planlanmış ancak kolaylıkla mahvedilebilecek kırılgan bir ahenge sahip. Bizler sayısız canlının oluşturduğu zincirin sadece tek bir halkasıyız. Ama insanoğlu dünyanın bıraktığı 4 milyar yıllık mirastan faydalanırken bunun kıymetini bilmiyor. Daha ne zamandır dünyada varız ki? Ama dünyanın çehresini çoktan değiştirdik. Tüm savunmasızlığına rağmen doğal ortamın her bir köşesini parselleyerek bizden başka hiçbir canlının yapmadığı şeyleri yaptık. Yerleşik hayata geçtik geçeli bulunduğumuz yeri güzelleştireceğimiz yerde bir kanser hücresi gibi çoğalarak sürekli zarar verdik. İnsanoğlu önce hayatta kalmak ve yaşamını kolaylaştırmak için tarımı buldu ve çiftçiliğini geliştirdi. Böylece karın doyurma derdi artık problem olmaktan çıktı. Ama bu yetmedi. Rahata ermek istedi ve doğadaki enerjiyi kullanmanın da bir yolunu buldu. Bu alevler yüz milyon yıldan uzun bir süre önce milyonlarca bitkinin güneş enerjisini kendi bünyesinde hapsetmesiyle oluşan bir kaynaktan geliyor. Petrol. Bu enerji insanoğlunun tarladaki işini kolaylaştırdı. Tarladaki insan gücü, yerini makine gücüne bıraktı. Yalnızca 1 litre petrol 100 kişinin 24 saatte harcadığı enerjiyi üretiyor. Tarım, petrolün egemen olduğu bir dünyada çeşitliliğini çoktan yitirdi.

Tarımın tarihi nedir?

Ekili topraklar ve yapılan tek ürünlü tarım parazitleri ortaya çıkardı. Petrokimyasal devrimin bizlere bahşettiği bir başka armağan da haşere ilaçları oldu. Zehirli böcek ilaçları, havaya, toprağa, bitkilere, hayvanlara, nehirlere ve okyanuslara karıştı ve hücrelerimizin merkezine işledi. Petrol tankerlerimiz giderek büyüyor. Enerji ihtiyacımız sürekli artıyor. Sanki benzin deposu delinen bir arabaya hiç durmadan benzin doldururmuş gibi. Ağır sanayi, ağaçların kesilmesi, tekdüze tarım, her eylemimiz doğaya büyük miktarda karbondioksit salıyor. Tükettiğimiz enerjinin yüzde 80’i fosil enerji kaynaklarından geliyor. Yalnızca Çin’de her hafta kömürle çalışan 2 elektrik santrali açılıyor. Ve kendi ellerimizle dünyanın iklimsel dengesini mahvediyoruz. Son 25 yılın ortalama sıcaklıkları bu zamana dek kaydedilen en yüksek sıcaklıklar oldu. Kıta buzulları 50 yıl öncesine oranla yüzde 40 inceldi. Son 70 yılda dünya nüfusu neredeyse 3’e katlandı. 2 milyardan fazla insan şehirlere taşındı. Bugün yüzlerce gökdelene ve milyonlarca insana ev sahipliği yapan Çin’in Shenzhen şehri bundan 50 yıl önce küçük bir balıkçı köyüydü. Şanghay’da son 30 yıl içinde 4 bin kule ve gökdelen inşa edildi. Yüzlercesi hala inşa halinde. Dünya nüfusunun yarısından çoğu şehirlerde yaşıyor. Bir ülke ne kadar gelişirse vatandaşlarının ek tüketimi de o kadar artar. 1950’den bu yana uluslararası ticaret hacmi 20 kat arttı. Ticaretin yüzde 90’ı deniz üstünden yapılıyor. Her yıl 500 milyon konteyner dünyanın en büyük tüketim merkezlerine doğru yola çıkıyor. Et talebi arttıkça dev hayvan çiftlikleri kuruluyor. Hayatında belki bir kez bile otlak görmemiş olan hayvanlar daha günlük yaşama alışamadan et imalatının hedefi oluyor. Konforun ve gelişimin sembolü olan otomobiller eğer her toplumda Amerika Birleşik Devletleri’ndeki kadar yaygın olsaydı, bugün 1.5 milyar yerine 6 milyar araç olacaktı. Kaynakları sorumsuzca harcıyoruz. Madencilik, yeryüzündeki tüm rezervleri neredeyse 100 yıl sona ermeden tüketmiş olacak. Yeryüzündeki her 10 nehirden biri yılın bazı aylarında denize karışmıyor. Her gün 5000 insan kirli içme suyu nedeniyle ölüyor. 1 milyar insanın ise temiz içme suyuna ulaşımı yok. Hindistan’da artan nüfusun su ihtiyacını karşılayabilmek için son 50 yılda 25 milyon adet kuyu kazıldı. Çölün ortasına kurulu Las Vegas’ta sürekli artan nüfus, kişi başına günlük 900 litre su tüketimine yol açıyor. Bu daha ne kadar sürebilir? Dünyanın en büyük yağmur ormanı olan amazon 40 yıl gibi kısa bir sürede %25 oranında küçüldü. Bu yüzde 25’lik kısım yerini hayvan çiftliklerine ya da soya fasulyesi tarlalarına bıraktı. Kuzey kutup bölgesindeki buzul 40 yıl içinde yüzey genişliğinin yüzde 40’ını kaybetti. Grönland’ın giderek ısınması kıtadaki tüm tatlı suyun okyanusun tuzlu suyuna karışmasına yol açıyor. Grönland buzulları yeryüzündeki tüm tatlı suyun yüzde 20’sine denk geliyor. Eğer bu buzul erirse deniz seviyesi 7 metre yükselecek. Kıta buzulları 20 yıl önceki bilim adamlarının en karamsar tahminlerinden bile daha hızlı eriyor. Deniz seviyesi bu hızla artmaya devam ederse dünyanın en kalabalık şehri olan Tokyo gibi şehirler su altında kalabilir. Bilim adamları her yıl daha dehşet verici tahminlerde bulunuyor. Dünya nüfusunun yüzde 70’i kıyı düzlüklerinde yaşıyor. En büyük 15 ülkenin 11’i ise ya deniz kıyısında ya da nehir ağzında kurulu. yüzde

Coğrafyanın göçe etkisi nedir?

Deniz yükseldikçe tuzlu su, yeraltı sularına karışacak ve içme suyunu ortadan kaldıracak. Göç kaçınılmaz ancak bu göçün ne kadar büyük olacağı tahmin bile edilemiyor. Nijerya Afrika’nın en büyük petrol ihracatçısı. Ancak nüfusunun yüzde 70’i yoksulluk sınırında yaşıyor. Avuçlarının içindeki zenginlikten faydalanamıyorlar. Bu tüm dünyada böyle. Yeryüzündeki yoksulların yarısı zengin ülkelerde yaşıyor. Zengin ve yoksul arasındaki uçurum daha da artacak. Bugün dünya zenginliklerinin yarısı, tüm nüfusun yüzde 2’sini oluşturan zengin kesimin elinde. Lagos kentinde nüfus 1960 yılında 700 bindi. Bu rakam 2019’da 21 milyona çıktı bile. Şehre yeni gelenler genellikle ekonomik ya da demografik sebeplerden ya da tükenen kaynaklardan ötürü toprağından ayrılmaya zorlanmış çiftçiler. Bu zenginleşmek için değil hayatta kalmak için yapılan bir göç. Dünyada askeri giderlere yapılan harcamalar gelişmekte olan ülkelere yapılan yardımlardan 12 kat daha fazla. Dünya nüfusunun yüzde 20’si kaynakların yüzde 80’ini tüketiyor. Eylemlerimizin bedeli ağır ve bu bedeli masumlar da ödeyecek. Her yıl 13 milyon hektar orman yok oluyor. Ekilebilir toprakların yüzde 40’ı uzun vadeli hasar gördü. Balık avlanma alanlarının 4’te 3’ü ya tükendi ya da sayılarında tehlikeli bir düşüş var. Yeryüzünde her 4 kişiden biri 6000 yıl öncesinin imkanlarıyla yaşıyor. 2050 yılında 200 milyonu aşan sayıda iklim mültecisi ortaya çıkabilir. 1 milyara yakın insan aç geziyor. Her 4 memeliden biri, her 8 kuştan biri ve her 3 amfibiden biri yok olma tehlikesi altında. Canlı türleri normalden 1000 kat daha hızlı ölüyor. Dünyayı kendine hayran bırakan modernitenin beşiği Dubai batının uyguladığı modelin zirvesini yaşıyor. Peki Dubai’deki Burj Khalifa, Şanghay’daki Şanghay Kulesi, Güney Kore’deki Lotte Dünya Kulesi modernizmin en büyük ve gösterişli sembolleri mi? Yoksa tüm dünyayı uyaran birer tehlike çanı mı? Dubai’de tarım alanı yok. Ancak yine de gıda ithal edebiliyor. Suyu yok ancak yine de deniz suyunu tuzundan arındırarak yüksek gökdelenler inşa edebiliyor. Her mevsim güneşli ancak tek bir güneş paneli bile yok. Ama parası var. Uzaya çıkmak artık hayal değil, ancak dünyayı eski haline çevirmek artık hayal. Yapay organlar üretmeyi başardık ama orijinallerini harap etmek için ne gerekiyorsa yaptık. Nehirlerden elektrik üretmeyi biliyoruz ama fabrika atıklarını nasıl arıtmamız gerektiğini bilmiyoruz. Milyonlarca hektar araziyi tarım arazisine çevirdik ama ekolojik dengeyi altüst etmek için elimizden geleni ardımıza koymadık. Hayvanları evcilleştirdik ama kendimizi yabanileştirdik. Petrolü bulduk ama insanlığımızı kaybettik.

Coğrafya hakkında ilginç bilgiler

Bu kısa video’yu izleyerek Coğrafya hakkında detaylı bilgi alabilirsiniz.

Facebook ve Twitter adreslerimizden bizi takip etmeyi unutmayın.

Bu konu ile alakalı soru sormak için hemen tıkla

yorumlarınız Disqus tarafından saklanır.