Antik Yunanistan Bilime Katkıları
Bu hafta, İstanbul'un alınmasından önce de sonra da bizi derinden etkilemiş bir medeniyet ve onun dünya tarihine kazandırdıkları var.
Kısa Bilgi
Tabii ki Yunan tarihinden bahsediyoruz.
Batı dünyasının hamisi olmasalar da, tüm avrupa’nın onların izinden geliştiğini söylemek doğru olur. Bu medeniyetin dünyayı anlama yolundaki teşebbüsleri, bizim düşünce tarzımızı diğer herhangi bir medeniyetten çok daha fazla etkilemiştir. Bu medeniyetin bakış açısı, edebiyatı ve bilimi, bizim dünya görüşümüzün temellerini oluşturmaktadır. Batıdaki bütün eski çağ toplumları arasında olguları toplayıp karşılaştıran, büyük bir bütün dahilinde tutarlı bir şekilde birleştiren, evreni büyüye ve hurafeye başvurmadan ilk açıklayan yunanlılar olmuştur Açıklamalarındaki zayıf ve karanlık noktaları örtmek için tanrılara başvurmamışlardır; ancak bütün bunlar da birdenbire ortaya çıkmamıştır.
Tarihe yakın ilgi duyanlar şu noktayı iyi bilir: Evet doğu toplumları dünyamızı geliştirmek için büyük çaba harcamış hatta öncülük etmiştir. Fakat doğu bilimi M.Ö 8 YY.da gücünü kaybetmeye başlamış ve batının hamlelerine karşılık verememiştir. Anadolu topraklarının batısından Ege kıyılarında Homeros ve Hesiodos gibi büyük şairlerle birlikte bir canlanma olmuştur. Anadolu’nun bu kıyıları çok değişik uygarlıklarla çevrilmiştir. Bu kıyılarda limanlar, yalnızca Ege sakinlerinin değil, Fenikelilerin, Filistinlilerin, Mısırlıların ve Anadolu kavimlerinin uğrak yerleriydi. Filistin kentlerinden biri diğer Filistin kentlerinden çok, Yunan kentlerine yakındı. Burada M.Ö 7.yy’ın sonlarından önce , Yahudi din adamları tarafından bazı kutsal kitaplar kaleme alınmıştı. Çok değişik inançlara ve görüşlere sahip olan bu uygar toplumların bireylerinin kaynaşması ise, bilimin gelişmesi için çok yararlı bir ortam sağlıyordu. Gelelim bunca zenginliğin arasında Antik Yunandaki ünlü bilim insanlarına ve onların dünyamızı hangi kavramlarla değiştirdiğine: Öncelikle şunu belirtelim: Yunanlardaki bilimsel çalışmalar, İzmir’in güneyinde Söke Milas yolunun batısında, Milet Kenti’nde başlamıştır. Gezginler ve tacirler aracılığıyla dünyanın uygar ülkelerinden taşınan bilgiler ve beceriler burada yeniden işlenip değerlendirilmiş ve yeni bir kimliğe kavuşturulmuştur. Yani bilgiye, ön yargısız şekilde çok önem veriyorlardı. Kendilerinden olmayan bilgileri alıp, onları düşünüp geliştirip, yeni kavramlar ortaya koymaları onların belki de en önemli özelliğiydi. Thales ile başlayalım, Devlet adamı, matematikçi, astronom ve müthiş bir iş adamıydı. Aynı zamanda yunan geleneğindeki “Yedi Bilge”den biriydi. Lidyalılarla Persler arasında uzun süren bir savaş sırasında, 28 mayıs 585 tarihinde, Güneş’in tutulacağını önceden bildirmiş ve bu olaydan çok etkilenen iki kral derhal bu savaşa son vermiştir. Bu hikayede şu nokta göz ardı edilmemelidir: Babiller Güneş tutulmasını önceden bildirme olanağını veren “Saros periyodunu” önceden biliyorlardı. Thales Mısır’a gittiğinde bunu öğrenmişti. Mısır’da 603 yılındaki güneş tutulmasını ya bizzat görmüş ya da duymuştu. 18 yıl 11 gün sonra başka bir tutulmanın olabileceği hesaplanabilirdi. Ki bu da 585 yılana rastlıyordu. İlk yunan matematikçisi Thales’di. Aynı zamanda Thales’le birlikte geometri ilk defa tümdengelimsel bir bilim dalı haline geldi. Thales bir cismin gölgesinin kendi boyuna eşit olduğu bir anda, diğer bütün cisimlerinde gölgelerinin de , kendi boylarına eşit olduğu sonucuna ulaşmıştır. Mısır Piramidin yüksekliğini de bu şekilde ölçmüştür. Thales bir geminin kıyıdan ne kadar uzak olduğunun ölçülmesiyle de ilgilenmiştir. Bu ölçümü iki dik üçgenin kenarları arasındaki orantıdan yararlanarak yapmıştır.
Thales aynı zamanda ilk yunan astronomu olarakta bilinmektedir.
Fakat bir astronomun kesinlikle matematik bilimini iyi bilmesi gerekliydi ve bu çok önemliydi. Pisagor bilim adamının ilk örneğini teşkil ettiği gibi, aynı zamanda dini bir liderdi. İyonyalı doğa filozoflarının etkisiyle bilim ve felsefeye yönelmiş, dini ve mistik niteliklere sahip bir bilim topluluğu kurmuştur. Pisagorcular ruhun son nefesle bedeni terk ettiğini ve bir kimsenin bedeninden başka bir kimsenin veya bir hayvanın bedenine geçtiğine inanıyorlardı. Öbür dünya var olduğu için ölüm bir kurtuluştu. Ona göre toplumun asıl amacı bilgi üretmekti. Matematikte, Pisagor Teoremi, Öklid geometrisinde bir dik üçgenin 3 kenarı için bir bağıntıdır. Teorem sonradan 6. YY’da Yunan filozof ve matematikçi Pisagor’a atfen isimlendirilmiş ise de, Hindu, Yunan, Çinli ve Babilli matematikçiler teoremin unsurlarını, daha o yaşamadan önce bilmekteydiler. Pisagor teoreminin bilinen ilk ispati Öklid’in Elementler eserinde bulunabilir. Pisagor öğretisi evrende her şeyin bir sayı ile (özellikle tam sayı) özleştiğini öne sürer. Örneğin: 5 rengin, 6 soğuğun, 7 sağlığın, 8 aşkın nedenidir. Düzgün geometrik şekiller de Pisagorculukta önemlidir. Pisagor, sabah yıldızı ile akşam yıldızının aynı yıldız olduğunu ilk anlayan Yunanlıdır. Kendisinden sonra bu yıldız uzun süre Afrodit olarak anıldı. Bugün bunun Venüs gezegeni olduğunu biliyoruz. Pisagor, aynı zamanda Dünya’nın Güneş etrafında döndüğünü ileri sürdüğü zaman oldukça sert tepkiyle karşılaşmıştır. Gelelim bir başka ünlü bilim adamı olan Sokrates’e. Oluşturduğu etki ile dönüm noktası olarak kabul edilen sokrates, yunan filozofları yunan bilim tarihini ondan önce ve sonra olarak bile ayırır. okrates’in sokratik metod ile öğrettiği iyi nitelikler, dürüstlük ve ılımlılıktı. Kendisi ilk anlam bilimcidir. Babası, onu kendi mesleğinde, yani bir heykeltıraş olarak yetiştirmek istediği halde, Sokrates felsefeye ilgi duymuştur. Meydanlarda, tiyatrolarda ve yollarda felsefî tartışmaların yapıldığı bir ortam içinde böyle bir istek gayet doğaldı. Evreni anlamlandırmadan önce kendimizi anlamlandıralım; “Biz kimiz?” bu sorunun yanıtını verelim diyordu. Bu nedenle, yalnızca bir tarlayı ölçebilecek düzeydeki geometri bilgisini yeterli buluyor, daha zor matematik problemleriyle uğraşmanın yararsız olduğuna işaret ediyordu. Ona göre, insanlara, pratik ahlak kurallarını öğretmek daha isabetli olacaktı. Böylece Sokrates, kuramsal bilim ve uygulamalı bilim tartışmasını da açmış oluyordu. Sokrates ilk anlambilimcidir; anlamları belirlenmemiş kavramların ve terimlerin kullanılmasının sakıncalarına temas etmiştir. Her çeşit bilgide, kavramların ve terimlerin açık ve seçik bir biçimde tanımlamalarının yapılması gerektiğini savunmuş olması, dolaylı yoldan da olsa, bilimin ilerlemesine küçümsenemeyecek ölçüde katkıda bulunmuştur. Gelelim dünyanın en ünlü fizikçilerinden aynı zamanda matematikçi ve filozof olan Arşimete. Arşimet’in mekanik alanında yapmış olduğu buluşlar arasında bileşik makaralar, sonsuz vidalar, hidrolik vidalar ve yakan aynalar sayılabilir.
Bunlara ilişkin eserler vermemiş, ancak matematiğin geometri alanına, fiziğin statik ve hidrostatik alanlarına önemli katkılarda bulunan pek çok eser bırakmıştır.
Arşimet’in en unutulmaz başarısı matematik alanında eğri yüzeylerin alanlarını bulmak için bazı yöntemler geliştirmesidir. Bir parabol kesmesini dörtgenleştirirken sonsuz küçükler hesabına yaklaşmıştır. Sonsuz küçükler hesabı, bir alana tasavvur edilebilecek en küçük parçadan daha da küçük bir parçayı matematiksel olarak ekleyebilmektir. Bu hesabın çok büyük bir tarihî değeri vardır. Sonradan modern matematiğin gelişmesinin temelini oluşturmuş, Newton ve Leibniz’in bulduğu diferansiyel ve integral hesap için iyi bir temel oluşturmuştur. Arşimet bunlarla da yetinmemiş ve denge prensibini ortaya koyan bilim adamı olmuştur. Bu çalışmalarına dayanarak söylediği “Bana bir dayanak noktası verin Dünya’yı yerinden oynatayım.” sözü yüzyıllardan beri dillerden düşmemiştir. Arşimet, kendi adıyla tanınan sıvıların dengesi kanununu da bulmuştur. Söylentiğine göre, bir gün Kral İkinci Hieron yaptırmış olduğu altın tacın içine kuyumcunun gümüş karıştırdığından kuşkulanmış ve bu sorunun çözümünü Archimedes’e havale etmiş. Bir hayli düşünmüş olmasına rağmen sorunu bir türlü çözemeyen Archimedes, yıkanmak için bir hamama gittiğinde, hamam havuzunun içindeyken ağırlığının azaldığını hissetmiş ve “Buldum, buldum” diyerek hamamdan fırlamış. Acaba Archimedes’in bulduğu neydi? Su içine daldırılan bir cisim taşırdığı suyun ağırlığı kadar ağırlığından kaybediyordu ve taç için verilen altının taşırdığı su ile tacın taşırdığı su mukayese edilerek sorun çözülebilirdi. Archimedes’in araştırmalarından önce, tahtanın yüzdüğü ama demirin battığı biliniyordu; ancak bunun nedeni açıklanamıyordu. Archimedes’in bu kanunu doğada tesadüflere yer olmadığını, her zaman aynı koşullarda aynı sonuçlara ulaşılacağını göstermiştir. Archimedes, yirmi üç yüzyıl önce, modern bilimsel yöntem anlayışına çok yakın bir anlayışla, bugün de geçerli olan statik ve hidrostatik kanunlarını bulmuş ve bu katkılarıyla bilim tarihinin en büyük üç kahramanından birisi olmaya hak kazanmıştır. Gelelim üzerine hale yeminler edilen, tıbbın babalarından bir isme, Hipokrat’a. Antik yunanlarda heykeltraşlar, ressamlar ve tıbbi bilimlerle uğraşanların tek bir amacı vardı o da insan fizyolojisini olabildiğince iyi anlamak. Çok ilgi çeken sağlık ve hastalık durumlarının açıklanabilmesi için yarı bilimsel kurumlar geliştiriliyordu. Hipokrat da bu kültürden etkilenen ve tıpta öncü olan isimlerin başında geliyor. Yunanlılar, belirli bir hastalığı teşhiste genel patolojiden yararlanma yoluna gidiyorlardı. Bir doktor olarak en önemli şey, hastalığın gelişimini ve öldürücü olup olmadığını söylemekti. Yani sanıldığının aksine tıpta durumlar çok da iyi değildi. Hatta hastalar rahiplere de danışıyorlar ve genellikle yaşayıp yaşamayacaklarını ve ne kadar sürede iyileşeceklerini soruyorlardı. Tedavide, ilk önce bedendeki dengenin bozulmuş olduğunu gösteren belirtilere bakılırdı. Ateş en temel belirtilerden biriydi. Ateşi ölçmek için özel bir araçları yoktu; ancak deriyi, dili, gözü, terlemeyi ve üreyi kontrol ediyorlar ve bunlar arasındaki farklılıktan yararlanarak hastalığı teşhis etmeye çalışıyorlardı. İşte tüm bu kargaşadan yola çıkaran aslında hipokratın sıradan bir hekim olmaktan çıktığı ve neden adına yeminler edildiği kısma gelelim. Hipokrat bu olanların aksine tüm hastalarının kayıtlarını tutuyordu. Hastalarının aynı zamanda ruh sağlıklarıyla ilgileniyor, tedavilerinde doğadan da faydalanarak onları gözlem ve kayıt altında tutuyordu. “Hipokrates Külliyatı”nı oluşturan kitaplar içinde en popüler olanı “Aforizmalar”ı içeren kitaptır. Derlenmesinden 2300 yıl sonra bile “Hekim yalnızca kendi görevini yapmaya değil aynı zamanda hastanın, ona refakat edenlerin de işbirliğini sağlamaya hazır olmalıdır.” Bu cümle hekimler tarafından çağlar boyu davranışlara rehber olarak benimsenen ve hekimin görevinin hastasının menfaati doğrultusunda çalışmak olduğunu ve aralarındaki güvenin kutsallığını vurgulayan “HİPOKRATES YEMİNİ” ni hatırlatmaktadır. İnsan hayatının ortalama 39 yıl olduğu yılları olduğunu düşünürsek, yunanlar, kurdukları kütüphaneler, müzeler ve okullarında öğretilen astronomi, fizik, matematik, felsefe, sosyoloji ve tıp başta gelmek üzere toplumu geliştirmek ve daha refah bir toplum hayali ile insanlık tarihinin en büyük ilerlemelerinden birine imza atmışlardır. Unutmayalım ki bilim, medeniyet yolunda uzun süren bir yolculuk olsa da hala günümüz dünyasına egemen olanların yatırım yaptığı bir yoldur.
Bilim hakkında ilginç bilgiler
Bu kısa video’yu izleyerek Bilim hakkında detaylı bilgi alabilirsiniz.
Facebook ve Twitter adreslerimizden bizi takip etmeyi unutmayın.
Bu konu ile alakalı soru sormak için hemen tıkla