Dünya Nasıl oluşmuştur?

Başlangıçta hiçbir şey yoktu.

Dünya Nasıl oluşmuştur?

Dünya Nasıl oluşmuştur?

Büyük Patlama Nedir?

Ne dünya, ne yıldızlar, ne galaksiler, ne madde ne de enerji hatta boşluk bile yoktu. Büyük patlama uzay boşluğunda gerçekleşmedi. Çünkü uzayın kendisi de yoktu. Zaman geçmiyordu çünkü zaman diye bir şeyde yoktu. Hiçlik bile yoktu. İşte bu hiçlikten bir atomdan bile daha küçük bir ateş topu çıktı. Güneşin çekirdeğinden trilyonlarca kat daha sıcak. Evren, dünyamız, bitkiler, hayvanlar ve bizi oluşturacak su bile atom çekirdeğinden daha küçük bir noktadan çıktı. Zaman başladı. Tüm kainatın ayrıntılı planı 1 saniyeden bile kısa bir zamanda yapıldı. Büyük patlamadan sonra gerçekleşen olaylar o kadar küçük bir zaman diliminde gerçekleşti ki olanları hem analiz etmek hem de anlamlandırabilmek için bilim insanları Planck Zamanı denilen yeni bir zaman birimi icat etti. Bu zaman birimi o kadar küçük ki hayal etmemiz dahi imkansız. 1 Planck Zamanı 10 üzeri -43 saniye demek. Ondalık sayı düzeninde düşündüğümüzde 42 tane sıfır ve ardından gelen 1 rakamı. Düşünebiliyor musunuz? Bütün evrenin planı, şifresi, görüntüsü bu kadar küçük bir zaman diliminde oluştu. Ve sonraki 13.7 milyar yılı belirledi. Büyük patlamayla ortaya çıkan bu ateş topundan ise doğanın 4 temel kuvveti oluştu. Bunlar: Kütleçekim Kuvveti, Elektromanyetik Kuvvet, Zayıf Nükleer Kuvvetler ve Şiddetli Nükleer Kuvvetlerdi. Ve bu kuvvetler olmasaydı evren özelliksiz bir radyasyon bulutundan ibaret olurdu. Bu 4 temel kuvvet hala işliyor. Yerçekimi gezegenleri yörüngesinde tutuyor. Nükleer kuvvetler yıldızları parıldatıyor. Ve evrenimize yağan ışığı, elektromanyetik radyasyonu yaratıyor. Evren her biri 100 milyar yıldız barındıran, 1 trilyonun üzerinde galaksinin zarif birlikteliğinden oluşur. Ve dünyamız şu anda üzerinde canlı yaşamının olduğunu bildiğimiz tek gezegen. Ancak evrende bulunan diğer gezegenlerin sayısını tahmin bile edemiyoruz. Bir uçağın size yaklaştığını ya da uzaklaştığını o uçağın çıkardığı ses dalgalarının boyundan anlarsınız. Bilim adamları evrenin genişlediğini ilk keşfettiğinde aynı uçaktaki ses dalgaları gibi uzaktaki galaksilerin ve yıldızların gönderdiği ışığın dalga boylarına bakarak anladılar. Bir nesne bize doğru yaklaşırken mavileşiyor ve uzaklaşırken kırmızılaşıyordu. Gökbilimciler bir nesnenin kırmızı görünme derecesini gözlemleyerek uzaklık konusunda bilgi sahibi oluyorlardı. Büyük patlama teorisi bilim adamlarınca genel olarak kabul görmüş bir teoridir. Bu kavram daha 100 yıldan kısa bir süre önce ortaya çıktı. Eskiden evrenin sonsuz olduğu, ezelden beri var olduğu sanılıyordu. Ama bugünkü gözlemler gösteriyor ki tüm galaksiler saatte yaklaşık 1,6 milyon kilometre hızla yol alıyor. Galaksiler birbirlerinden uzaklaşıyorlarsa demek ki eskiden hepsi bir aradaydı. Evren belirli bir noktadan dışarıya doğru genişliyor. Bu evrenin bir başlangıcı olduğuna dair ilk kanıt. İkinci kanıt ise 1960’larda keşfedildi. New Jersey’de bulunan Bell Laboratuvarlarında bilim insanları diğer uydularla haberleşebilmek için dev bir anten inşa etmişti. Bu anten ses dalgalarını elektriğe daha sonra da mikrodalga ve radyo dalgası formuyla ışığa çeviriyordu. 1964’te Horn Antenna isimli radyo teleskobuyla samanyolundaki gaz bulutlarında bulunan radyo dalgalarına bakarken, sürekli parazit karıştığını farkettiler. Ve bu ses her yönden geliyordu. Deneyde bir terslik olduğunu düşündüler. Ama ses kesilmedi. Sesin kaynağını aramaya başladılar. Ve radyasyonun dünyada olmayan aslında uzayın derinliklerinden gelen bir şey olduğunu ve her yerden geldiğini anladılar. Ve bu zamanın başlangıcının ekosuydu. Büyük patlama öyle güçlü ve öyle sıcaktı ki bu ısının kalıntılarına hala rastlanıyordu. Bu sürekli dünyaya ulaşan zayıf radyasyona bugün, Kozmik Mikrodalga Arka Plan Işıması deniyor. Televizyonda kanallar arasında gezinirken denk gelen anlamsız boş ekran aslında bir nevi büyük patlamadan arta kalan görüntüler. Peki kainatın ilk hali saf enerjiden ibaretken nasıl maddeye dönüştü? Etrafımızdaki her şeyin maddeden oluştuğunu biliyoruz. Soluduğumuz hava, evlerimiz, arabalarımız, yiyeceklerimiz… Tüm gezegen maddeden yapıldı. Maddede atomlardan.

Madde Nasıl oluşmuştur?

Maddenin ortaya çıkışı 1905 yılına kadar bir sırdı. Sonra Albert Einstein şu meşhur denklemi buldu. E=mc2. Einstein’ın denklemi bize enerjinin yani e’nin, ve kütlenin yani m’nin aynı şeyin farklı formları olduğunu gösterdi. Kütle ve enerji birbirleriyle değiştirilebilirler. Bazı bilim insanları bu denklemi sonradan tarihin en ölümcül silahını yaratmak için kullandı. Atom bombası. Bu da ilk anda ne olduğuna dair bir fikir verdi. Nükleer bir patlamada maddenin parçacıkları devasa bir enerji yaratmak için birbirlerinden ayrılır. Büyük patlamada ise tam tersi gerçekleşmişti. Bu devasa enerji maddeye dönüştü. Einstein’ın denklemi bir sonucu ortaya çıkardı. Bebek kainat büyüyüp soğudukça büyük patlamanın saf enerjisi de maddenin bizi oluşturan parçalarına ayrıştı. Çevremizdeki her şey büyük patlamayla ortaya çıkan enerjinin oluşturduğu maddelerden meydana geliyor. Her molekül her atom her kuark. Bir nesnenin ağırlığı yoksa bile kütlesi vardır. Ama bilim insanları büyük patlama esnasında parçacıklara kütle sağlayacak şeyin ne olduğunu bulamadı. Eğer kütle olmasaydı kainat tamamen radyasyondan oluşurdu ve insanlar yada hayatı yaşanır kılan hiçbir madde oluşamazdı. 1964 yılında İngiltere’deki Edinburg Üniversitesi’nde fizikçi Peter Higgs sarsıcı bir teori ortaya attı. Görünmeyen bir kuvvet alanının ilk anda kainatı kaplayarak parçacıklara kütle kazandırdığını iddia etti. Buna higgs alanı adı verildi. Parçacıklar onunla etkileşime girince kütle kazanıyordu. Bu alanla ne kadar çok kontak kurarlarsa o kadar çok kütle kazanıyorlardı. Bilim insanları Higgs Alanının kendine has bir parçacık tarafından taşındığına inandılar. Gazeteciler buna Tanrı parçacığı demeye başladılar. Çünkü var olduğu düşünülen ve hatta bilinen ancak hiçbir şekilde tespit edilemeyen bir parçacıktı bu. Bilim insanları ise Higgs Bozonu diyorlardı. Bu parçacığı tanımlayarak buraya nasıl geldiğimizi çözeceklerine inanıyorlardı. Matematik hesabı tutuyordu. Ama hiçbir parçacık hızlandırıcı Higgs Bozonunu bulmaya yetecek kadar güçlü değildi. Hatta dünyanın en büyük Hadron Çarpıştırıcısı olan CERN’deki parçacık hızlandırıcısı bile… Peki büyük patlamadan sonraki ilk saniyede ortaya çıkan ayrıntılı plan evrende var olan boyutlar hakkında ne söylüyordu bizlere. Sicim kuramına göre evrendeki tüm parçacık türlerini birleştirmenin yolu 11 boyutlu bir uzayın var olduğunu kabul etmekten geçiyor. Bizim algıladığımız 3 boyutlu uzay ve tek boyutlu zaman dışında gözle görülmeyen 7 tane boyut daha var. Bu boyutlar kendi üzerlerine bir elips veya simit gibi dönmüş olduklarından karmaşık bir uzay-zaman yapısı oluşturuyorlar. Büyük Patlama anında aşırı sıcak olan evren tek bir uzay boyutundan oluşuyordu. Evrende uzay dediğimiz şey genişliği olmayan bir çizgiden ibaretti ve uzay-zamanı tanımlamak için 2 boyutlu Öklit Geometrisi yani düz geometri yeterliydi. Evren soğudukça genişledi ve uzay da yaprak gibi açılarak iki boyutlu bir düzlem oluşturdu. Bugün evrende uzunluk, genişlik, yükseklik ve zamanla birlikte 4 boyut görebiliyoruz. Diğer 7 boyut ise gözlerden gizlenmiş durumda. Ancak, yeni hesaplamalar evren yaşlandıkça görebildiğimiz boyutların sayısının artacağını gösteriyor. Yaşlanan evren yufka hamuru gibi açılacak ve önce 5. boyut, daha sonra da diğer saklı boyutlar gözle görülür olacak. Şimdi bu boyutlar hakkında konuşuyoruz ama nedir bu 4. Boyut 5. Boyut dediğimizde beynimiz bunu hayal etmekte bile başarısız kalıyor maalesef. Zaman boyutunu bir kenara bırakırsak içinde bulunduğumuz 3 boyutlu dünyanın 4. Boyuta geçmesi neyi ifade edebilir? 1 boyuta örnek olarak bir doğruyu örnek gösterebiliriz. Bu boyutta sadece ileri ve geri gidebilirsiniz. 2 boyuta örnek ise bir kare olabilir. Bu boyutta sadece ileri geri ve sağa sola hareket edebilirsiniz. 3. Boyuta geçtiğimizde ise işin içine derinlikte girer ve artık ileri geri, sağa sola, yukarı aşağı hareket etmeniz mümkündür. Peki dördüncü boyutta nasıl bir yön devreye giriyor işte bunu bilmiyoruz ancak temsili olarak tesseract isimli bu hiperküp 4. Boyutu bir nebze olsun anlayabilmemize olanak veriyor. Ama elbette gerçekten 4. boyutlu

4. boyut nedir?

Boyutu anlamamız hiçbir zaman mümkün olmayacak. Çünkü bizim algılarımız, duyu organlarımız buna izin vermiyor ve içinde yaşadığımız evren 3 boyutlu bir evren. Eğer 2 boyutlu bir dünyada yaşasaydık ne olurdu peki? O zamanda 3. Boyutu hayal dahi edemezdik. Bunun nasıl olabileceğine Dr. Kuantum bir açıklık getirmiş. İşte Dr. Kuantumla 2 boyutlu dünya. Düz dünyaya hoşgeldiniz. Burası yalnızca iki boyutlu bir dünya. Yalnızca ileri ve geri sol ve sağ var. Bu dünyada yukarıda yok aşağıda. “Sonra Beneth nerede dedim o da dışarıda sırada dedi.” “Aman Tanrım bu da ne?” Bu dünyada yaşayan iki boyutlu varlıklar 3 boyutlu nesnelerden tamamen habersiz. Ve bu 2 boyutlu düz dünyalılar küp, küre, piramit nedir? kesinlikle bilmiyorlar. Hatta sizi bile… 2 boyutlu açılardan benim 3 boyutlu parmağım şöyle görünür. “Aman Tanrım şuraya bak gördün mü?” Merhaba küçük çember. Bilinmeyenin korkusu. Yoksa henüz bilinmeyenin mi demeli? Size bir bilmece. Sadece bildiklerimizi görüyorsak, yeni bir şeyi bilinmeyeni nasıl görebiliriz? Kutumuzdan dışarı nasıl çıkarız?

Dunya hakkında ilginç bilgiler

Bu kısa video’yu izleyerek Dunya hakkında detaylı bilgi alabilirsiniz.

Facebook ve Twitter adreslerimizden bizi takip etmeyi unutmayın.

Bu konu ile alakalı soru sormak için hemen tıkla

yorumlarınız Disqus tarafından saklanır.