Deizm Nedir? din ve deizm ilişkisi nedir?
Delilerin Arasında Akıllı Olmak
Kısa Bilgi
Rosenhan Deneyi nedir?
Aslında bir süredir hazırlamak istediğim ve metnini de hazırlamaya başladığım bir konuydu bu. Psikoloji alanında acayip tartışmalara neden olan ve psikoloji ve psikiyatri çalışmalarını kökten değiştiren bir araştırma bu. Aranızda daha önce psikolojik bir rahatsızlık geçiren oldu mu? Bana anksiyete ve panik atak tanısı konmuştu mesela bir keresinde. Bunu da bu konuda uzman olmayan bir acil servis doktoru koymuştu. Bu kadar basit mi diye düşünmüştüm o zamanlar da. Sonra işte bu araştırma karşıma çıktı. Ve taşlar aslında yerine oturdu. Belki eskisi kadar olmasa bile psikolojik rahatsızlıkların bu denli basite indirgenmesi ve normal bir hastalık gibi gerekli araştırma yapılmadan tanının konması ve birinin akıl hastalığı olduğu sonucuna varılması çok karşılaşılan bir durum. Ve… 1973’te “Delilerin Arasında Akıllı Olmak” isimli bir çalışma tüm dünyada psikolog ve psikiyatristlere olan bakış açısını kökünden değiştirdi. Bu çalışmadan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmadı psikoloji ve psikiyatri dünyasında. Rosenhan Deneyi olarak da bilinen bu çalışma David Rosenhan tarafından yürütülmüş ve bu alanda tarihin en çaprıcı çalışmalarından biri olarak kayıtlara geçmiştir. Rosenhan’ın bu çalışmayı yürütmedeki amacı bir akıl hastalığının gerçekten anlaşılıp anlaşılamayacağını bulmaktı. Yani bir insana akıl hastası tanısı doğru şekilde konuyor muydu. Kendince bu alanda ciddi sıkıntılar vardı ve kullanılan kriterlerin bilimsel gerçeklere dayanmadığını kanıtlamak istiyordu. Gelelim deneyi nasıl gerçekleştirdiğine. 8 kişi akıl hastanelerine sesler duyduğunu söyleyerek başvuruyor. Bu 8 kişinin içinde üç psikolog, bir çocuk hastalıkları doktoru, bir psikiyatrist, bir ressam ve bi rev hanımı bulunuyor. Hatta Rosenham’ın kendisi de başvuruyor hasta olarak. Burada vurgulamakta fayda var. Bu kişilerin hiçbirinin aslında böyle bir sıkıntısı yok. Ses filan duydukları yok yani. Ama sadece bu aşamada, yani başvuru aşamasında bir kereye mahsus olmak üzere yalan söylüyorlar. Çünkü sonrasında, yani hastaneye Kabul edilmeleri durumunda kendileri gibi davranmaya devam edecekler çalışmanın yöntemi gereği. Burada işler çok saçma bir hal alıyor işte. Bu hastaların 8’i de hastaneye akıl sağlıklarının bozuk olduğu gerekçesiyle Kabul ediliyor. Dahası; doktorlara ilk günden itibaren artık ses duymadıklarını, iyileştiklerini, iyi olduklarını söylemelerine ragmen hiçbirisi hastaneden salınmıyor. Ama Rosenham da bunun bir deney olduğunu açıklamıyor. İşlerin nereye kadar gideceğini görmek istiyor. Sonunda her biri hastaneden salınıyor.
Rosenhan Deneyi nasıl yapılır?
En kısa kalan 7 gün kalıyor. En uzun süre kalan ise 52 kalıyor hastanede. Hiçbir şeyi olmayan bir hasta 52 gün ciddi ilaçlarla, terapilerle tedavi ediliyor. Ama burada da bitirmiyor deneyi. İşler daha da saçma bir hal almaya başlıyor burada. Bu sözde hastaların hepsine bir teşhis konuluyor. Öyle basit anksiyete filan da değil. Hastalar özellikle “boşluk” kelimesini duyduğunu söylüyorlar. Bu kelimeyi Rosenhan özellikle seçiyor çünkü psikolojide varoluşsal bir krizi işaret edebileceği düşünülür bu kelimenin. Doktorlar 8 kişiden 7’sine şizofreni ve 1’ine de manik depresif psikoz tanısı koyuyorlar. Hiçbir şeyi olmayan insanlar birden şizorfren olduğunu öğreniyor… Doktorlar bir noktadan sonra hastaneden ayrılmasına izin veriyor ama hala ikna olmuyorlar. Tüm hastaların iyileşmiş değil şizofrenilerinin remisyon yani gerileme dönemine girdiği teşhisini koyarak taburcu ediyorlar. Rosenhan buradan da yola çıkarak akıl hastalıklarının tam iyileşmeyeceği kanısının hakim olduğu sonucuna varıyor. Çünkü bir hastaya remisyon döneminde olduğunu söylerseniz o hastanın tam iyileşmediği anlamına geliyor az önce de söylediğimiz gibi. Yani örneğin kanseri yenmiş bir hastaya “kanseri remisyon döneminde” diyerek taburcu etmezsiniz. Geçmiş olsun artık kurtuldun dersiniz. Yani bu sisteme göre bir kez akıl hastalığı yaşıyorsanız bundan kurtulmanız mümkün görünmüypr. Rosenhan bu çalışmanın ilk sonuçlarını yayınladıktan sonra ortalık resmen karışıyor. Rosenhan’ın dolandırıcı olduğunu, sistemi bilinçli olarak aldatmaya çalıştığını söyleyenler oldu. Ama bu kadarla da kalmadı. Ülkenin dört bir tarafından birçok psikoloji ve psikiyatri kliniği Rosenhan’a meydan okudu. Kendilerinin gerçek olmayan hastaları kesin olarak anlayacaklarını, bu kandırmacaya asla düşmeyeceklerini iddia etti. Hatta bir hastane Rosenhan ile iletişime geçerek kendisinden önceden haber vermeksizin hastaneye gerçek olmayan hastalar göndermesini tale petti. Bu hastaları şıp diye anlayacaklarını idda etti. Diğer hastanelerde yaşananların münferit bir durum olduğunu, kendi hastanelerinde böyle bir şeyin asla ve asla yaşanamayacağını söylediler. Rosenhan da bu meydan okumayı Kabul etti. Kendilerine önceden haber vermeksizin gerçek olmayan hastalar göndereceğini söyledi. Bunun üzerine 3 ay boyunca bu hastanenin yönetimi hastaneye yatan 193 hastanın 41’inin gerçek olmadığından şüphelendiklerini ve hatta 19’unun kesinlikle hasta olmadığını tespit ettiklerini kamuoyuna açıkladı. Ama sıkı durun. Rosenhan bu açıklama üzerine bir açıklama yapıp aslında kendilerine hiç hasta göndermediğini söyledi. Hastaneye Kabul etmedikleri ve tamamen iyi durumda olduğunu düşündüğü hastalar aslında gerçek hastaydı. Bunun üzerine artık tüm psikyatrlar ve psikologlar boyun eğmek zorunda kaldılar.
Rosenhan deneyi sonucu nedir?
Rosenhan da şunları söyledi: “Psikiyatri hastanelerinde akıllı ile akıl hastasını ayırt edemediğimiz aşikar. Akıl sağlığı tamamen yerinde olduğu düşünülen 19 kişiyi ne yapacağız? Bu kanıya varan hastane personeline nasıl güveneceğiz? Bunu asla bilemeyeceğiz. Ama kesin olan bir şey var. Bu tip çok ama çok ciddi hatalara bu kadar kolay düşebilen bir sisteme güvenemeyiz.” Bu olayın daha sonra ortaya çıkan detayları da inanılmaz çarpıcı. En başta hastaneye sahte belirtilerle başvuran 8 kişiyi hatırlıyor musunuz? İşte bu kişilerle yapılan görüşmelerde söyledikleri çok acayip. Hastanede yattıkları süre boyunca hastanede yatan ve gerçek akıl hastaları bu kişilerin gerçek olmadığını anlamışlar. Bu süre boyunca 188 hastanın 35’I kendilerin doğrudan şunları söylemiş “Sen deli değilsin! Gazetecisin sen. Ya da doktorsun. Aramıza sızdın ve bizi control ediyorsun”. Yani profesyonel hastane personeli akıl hastası olanla olmayanı ayırmazken akıl hastaları doğrudan anlamışlar. Özetle, Rosenhan Deneyi psikiyatri dünyasında çok kalıcı bir iz bırakmıştır. Çalışma tamamlandıktan ve yayımlandıktan sonra Amerikan Psikyatri Derneği “Akıl Hastalıklarının Tanısı ve İstatistiği Kılavuzunu” tamamen değiştirmiştir. Ayrıca Psikiyatri hastanelerinde de çok köklü değişiklikler yapılmıştır. O zamana kadar bir hastanın tamamen iyileşmesinin mümkün olmadığına inanılıyordu ve taburcu edilmesi de çok ama çok zordu. Ama bu araştırmadan sonra bu konudaki bakış açısı da kökten değişmiş oldu. Bana kalırsa bu çalışmanın en çarpıcı sonuçlarından biri şudur: gerçek olmayan bu hastaların akıl hastası olarak görülmesi bize sayısız insanın yanlış bir tanıya maruz kalmış olabileceği mesajını veriyor. Ve toplumda da akıl hastalıklarına karşı bakış açısını hepimiz biliyoruz. Birine bu tip bir teşhis koyduğunuz zaman hem bu kişi hem de çevresindeki herkes buna göre davranmaya başlıyor. Yaptığı her hareket “ya o hasta olduğu için öyle davranıyor” deyip geçiştiriliyor. Bunun ötesinde bunun iyi bir şey olduğu da söylenebilir. Yani insan neyi olduğunu bildiğinde işler daha da kolaylaşıyor kimine göre. “Romatizmam var”, “Depresyondayım” dediğimizde ne yapmamız gerektiğini biliyoruz. Belki öyle ama Rosenhan’ın çalışmasından da görüleceği üzere bu teşhis yanlış yapıldığında insan aslında olmayan bir hastalıkla yaşamaya başlayabilir. Bunun sonuçlarına da yine o kişi katlanmak zorunda kalacaktır. Sadece şunu düşünün. Durup dururken kanser teşhisi konsa ve bununla yaşamak zorunda kalsanız ne hissederdiniz?
Akıl hakkında ilginç bilgiler
Bu kısa video’yu izleyerek Akıl hakkında detaylı bilgi alabilirsiniz.
Facebook ve Twitter adreslerimizden bizi takip etmeyi unutmayın.
Bu konu ile alakalı soru sormak için hemen tıkla