Hangi ülkeler uzaya roket gönderdi?
Uzay yarışında hangi ülkeler ne kadar önde?
Kısa Bilgi
Hangi ülkeler uzaya roket gönderdi?
EZ Yörüngesel Bakım Hizmetleri astronotlarından Alex, LV426 uydusunun yıllık bakımlarından birini gerçekleştirmek üzere uzaya gönderilir. Uzay programları yürüten şirketlerin artan rekabetleri yüzünden, EZ şirketi artık bu tür bakım işleri için bir personelin yeterli olduğu kanısına varır. Alex, her zamanki prosedürlerini yerine getirdikten sonra uzay kıyafetini giyer ve uydunun senkronizasyon işlemini gerçekleştirmek üzere kapsülünden dışarı çıkar. Uydunun yanına doğru yaklaşır. Bu sırada on yıllar önce gerçekleştirilen bir uzay programından geriye kalmış bir uzay çöpü, sadece 2,5 cm uzunluğundaki bir vida, saatte 28.000 km hızla Alex’e doğru yaklaşır. Elbette büyük uzay çöpleri gelişmiş teknoloji sayesinde tespit edilebilmekte ve kazaya sebebiyet verebilecek olanlar için astronotlar çok önceden uyarılmaktadır. Fakat on yıllardır sürdürülen uzay programları ve görevini tamamlamış birçok uydunun parçalanması yüzünden dünyanın yörüngesinde dönen milyonlarca küçük parçayı takip etmek imkânsız hale gelmiştir. Alex işine devam ederken biraz sonra olacaklardan haberi dahi yoktur. Eğer vida ulaştığı merminin onlarca katı hızla Alex’in üzerine dik bir şekilde gelirse onun doğrudan ölümü demek olacaktır. Ve o an gelir vida Alex’i neyse ki sıyırır. Fakat bu bile hareket ünitesinin devre dışı kalmasına ve oksijen tüplerinden birinin boşalmasına sebep olmuştur. Tüm bunlar yetmezmiş gibi Alex, uzayda hafifçe savrulmaya başlar. Hareket ünitesi çalışmadığı için kapsülüne geri dönemez. Geri dönebilmesinin tek yolu Newton’un etki-tepki yasasını kullanmaktır. Eğer elbisesinin çıkarılabilir olan kol kısmını çıkarır ve kapsülüne zıt yönde fırlatırsa, kendisi de kapsüle doğru gidebilir. Alex’in fazla zamanı yoktur. Oksijen hızla azalmaktadır. Bu yüzden zor kararını uygulamaya koyarak elbisesinin sol kolunu çıkarır. Çıkardığı anda kolu uzayın keskin soğuğunda donakalmıştır. Hissettiği acı ise inanılmazdır. Ama bazen hayat kurtarmak için daha fazlasını bile feda etmek gerekebilir. Bu hikâye sizlere bilim kurgu gibi gelebilir. Fakat öyle değil. Dünyamızın yörüngesi daha şimdiden bir çöplüğe dönmüş durumda. Bu anlattığım hikâye ise Netflix’in Love Death and Robots dizisinin bir bölümünden alıntı. Bilim kurgu değil dedim ama bu dizinin sadece bu bölümü için bu ifadeyi kullanabilirim sanırım. Zira diğer bölümleri gerçekten alışılmışın oldukça dışında bir yetişkin animasyon bilim kurgu antolojisi. Transhümanizm, yapay zekâ, siberpunk, robotik ilerleme ne ararsanız var. Bu arada bölümler birbiri ile bağlantılı değil. Her bir bölümde ayrı ayrı sıra dışı konular anlatılmış. Eğer izlemediyseniz izlemenizi tavsiye ederim. Şimdiye kadar izlediğimiz dizilerden çok farklı ve sadece 10-15 dakikalık bölümlerden oluşuyor. Ha bu arada az önce anlattığım hikâyenin devamını merak edenler varsa bölümün adı “Yardım Eli” Uzaya her roket fırlatışımızın bir sonraki uzay yolculuğunu daha da riskli hale getirdiğini biliyor muydunuz? Uzay programları konusunda insanlık geçen yüzyılda çok ilerleme kaydetti ve bu yüzyılda çok daha fazlasını yapıyor. Fakat eski görevlerde tecrübesizliğimizden kaynaklanan birçok hata yaptık. Uzay yarışı önce uydu yarışı olarak başladı. Sovyetler Birliği, 4 Ekim 1957’de “Sputnik 1” uydusunu uzaya fırlatarak bu alanda bir ilki gerçekleştirdi.
Uzaya roket gönderen ülkeler nelerdir?
Bundan yaklaşık 4 ay sonra ise, 31 Ocak 1958’de ABD “Explorer 1” uydusunu Dünya yörüngesine yollayarak onlara karşılık verdi.Yıl 2017’ye geldiğinde ise Hindistan Uzay Araştırmaları Örgütü (ISRO), tek bir roketten 104 uydu fırlatarak rekor kırdı. Böylece 2014 yılında tek bir görevde 37 uydu fırlatan Rusya’nın rekorunu elinden aldı. Uydular elbette çok önemli ve gerekli. Onlara ihtiyacımız var çünkü bulundukları yörüngelerin yüksekliğine bağlı olarak, Dünya yüzeyinde çok geniş alanları görebilme kapasiteleri var. Bu sayede dünyada sahip olduğumuz birçok teknolojiyi daha az maliyetle kullanıyoruz. GPS, navigasyon, küresel iletişim ağı, hava durumu tahminleri, her türlü bilimsel keşif. Hatta Dünyamızı tehdit edebilecek herhangi bir asteroid çarpmasının tespit edilebilmesini bile bu teknolojiye borçluyuz. Fakat bugüne kadar ihmal ettiğimiz bir gerçek var. O da ömrünü doldurmuş ya da bir sebepten dolayı kullanılamaz hale gelmiş olan uyduları yörüngede başıboş bırakmış olmamız. Uzaya bir uydu göndermek için onun önce dik açıyla yukarı doğru daha sonra ise Dünya’nın etrafında bir dönme hareketi ile yana doğru yol alması sağlanır. Tabii ki bunun için inanılmaz hızlar gereklidir ve uydular bir kere yörüngeye girdiğinde çıkmaları çok zordur. Elbette bizim de istediğimiz bu. Uyduları yörüngeye sokalım ve orada uzunca bir süre sabit bir şekilde kendi kendilerine dönsünler. Fakat ömrünü tamamlamış ya da bir sebepten arızalanmış uyduları ne yapacağımızı hiç önemsemedik. Bu yüzden onlar bizim uzay çöplerimiz oldular. Bir başka uzay çöpünü ise, uzaya fırlatılan roketlerin yakıt depolamak için kullanılan bölümleri oluşturur. Her yakıt tankı boşaldığında rokete yük oluşturmaması için bırakılır ve bazıları Dünya’ya geri dönerler ya da atmosferde yanarlar fakat birçok parçası da yörüngede kalarak serseri bir mermi misali dönmeye başlar. Düşünsenize on yıllardır fırlatılan yüzlerce uydudan geriye kalan sayısız parçacık var ve sayıları her geçen gün daha da artıyor. Nasa’nın resmi web sitesinde, 2013 yılında verilen bilgilere göre; Dünya’nın etrafında bir toptan daha büyük 20 bin parça, bir bilyeden daha büyük 500 bin parça ve takibi mümkün olmayacak kadar küçük milyonlarca parça var. Ayrıca bu parçalar saatte 28 bin km hızla yol alıyor. Bu da bir uyduya ya da uzay aracına ciddi zararlar verebileceği, hatta kullanılmaz hale getirebileceği anlamına geliyor. Hele ki bir merminin hızının ortalama saatte 1000 km olduğunu düşünürsek bu parçacıklardan birinin bir astronota doğrudan çarpması onun ölümüyle sonuçlanacaktır. Uzay çöpleri yüzünden her yıl ortalama 4 uydu zaten kullanılamaz hale geliyor. Birkaç örnek vermek gerekirse; en eski uzay enkazı tarihteki 4’üncü ve Amerika’nın 2’nci uydusu olan ve 1958’de uzaya gönderilen Vanguard I uydusu. 16,5 santimetre çapındaki ve 1,5 kilogram ağırlığındaki uydu, o zamandan bu yana yörüngede dolanıyor. 2007’de Çin’in bir füzeyle kendi uydularını vurması sonucunda 3 bin izlenebilir parça ve 150 bin kadar parçacık uzaya yayıldı. 2009’da ise Amerikan ticari iletişim uydusu Iridium-33 ile Rus yapımı Kosmos 2251 askeri uydusu çarpıştı ve yaklaşık 2200 parçalık bir uzay çöplüğü yarattı. Ha bir de geçen sene Avrupa Uzay Ajansı astronotlarından Luca Parmitano’nun tamir ettiği alfa manyetik spektrometresinden geriye kalan şu bozuk parça var. Uzay çöpleri arttıkça birbirleriyle çarpışma riski de artıyor. Çarpışmalar ise daha fazla çöpün ortaya çıkmasına sebep oluyor. Hatta bu durumun bir ismi bile var. Nasa’lı bilim insanlarından biri olan Donald Kessler tarafından 1978’de ortaya atılan “Kessler Sendromu.” Yani şöyle; iki uydunun birbirine çarptığını düşünün, sonra bu iki uydudan dağılan binlerce yeni parçacık başka uyduları parçalayabilir ve onlar da daha başkalarını. Aynı bir domino taşının yarattığı zincirleme reaksiyon gibi. Sonunda da her bir çöp parçası diğerine çarparak dev bir enkaz bulutu oluşturacak. Tabii ki bu, şu anda pek mümkün değil. Dünya’nın yörüngesi çok büyük bir alan ve çarpışma ihtimalleri oldukça düşük.
En çok uydusu olan ülke hangisidir?
Fakat gelecekte uyduların sayısının artması ile mümkün olabilir. Ortada şöyle bir durum var. Saatte 28 bin km hızla dönen milyonlarca parçacık yüzünden Dünya’nın yörüngesi içinden geçen her şeyi parçalayan bir alan haline gelecek. Her çarpışmadan kaçmak isteyen uydu ya da uzay istasyonu bir manevra yapmak zorunda kalacak. Uzaya 1 kg’lık yük çıkarmanın maliyetinin 10 ila 20 bin dolar arasında olduğunu düşünürsek yörüngedeki araçların manevra yapmak için harcadığı yakıtlarının ne kadar değerli olduğunu da anlayabiliriz. İnsanlı uzay istasyonlarını uzay çöplerinden özel kalkanlar koruyor fakat bu belirli büyüklükteki parçalar için geçerli. Mesela Uluslararası Uzay İstasyonu’nu 15 milimetre çapındaki parçalara karşı koruyan kalkanları var ve bu koruma metal yerine tekstil malzemesinden üretiliyor. Bir de şöyle bir durum var. Yörüngemiz çöplerle dolu bir alan haline gelirse, Ay’a üs kurmak, Mars’ı kolonize etmek de yalan olur. Şimdi diyeceksiniz ki Dünya’yı korusak yeter Ay’a ya da Mars’a gitmesek de olur. Fakat problem şu ki Dünya’da kullandığımız teknolojiler de riske giriyor. Sonuç olarak uzaydaki bunca yıldır süren araştırmaların meyvesi olan altyapımızı kaybedersek, 20. Yy’ın teknolojisine geri dönebiliriz. İletişim inanılmaz pahalı bir hale gelir. Hava durumundan haberimiz olmaz. Yolumuzu eski usul haritalarla buluruz. Evreni keşfimiz ise durur. Yani Dünya insanoğlu için bir hapishaneye dönüşür. Buraya kadar pesimist bakış açısıyla anlatılması gereken ne varsa bahsettik. Biraz da optimistik bakalım. Ben gelişen teknolojinin bu soruna mutlaka bir çözüm bulacağına inanıyorum ve atılan bazı somut adımlar da var. Uzay endüstrisi yeni görevlerinde uzay çöpü üretmemek adına ciddi atılımlar yapıyor. Artık attığımız her adımda eskiye nazaran çok daha dikkatliyiz. Ayrıca uzay çöplerini temizlemek adına bazı projeler geliştiriliyor. Mesela İngiliz bilim insanları dünya yörüngesindeki bu uzay çöpünü temizlemek için yüksek teknoloji ürünü bir zıpkın geliştirdi. Airbus laboratuvarındaki uzmanların yıllardır üzerinde çalıştığı zıpkın, uyduların 4 cm kalınlığındaki metal duvarlarını delip geçiyor. Saatte 90 km hızla hareket eden 1.5 metre uzunluğundaki zıpkın saplandıktan sonra başlığı hedefe kilitleniyor. Daha sonra uzay çöpleri dünya yörüngesinin dışına çekiliyor. İsviçre ise, yörüngede giderek büyüyen enkaz sorununu çözümlemek için “CleanSpaceOne” adı verilen bir proje yürütüyor. Bu proje, yörüngede saatte 24 bin kilometre hızla yol alan enkazları kapanla yakalamayı öngörüyor. Eskiler bilir hani Pac-Man diye bir oyun vardı. Ona benziyor biraz. Bir de Japonya’nın bir çalışması var. Onlar da uzay çöplerini üzerinde toplayacak manyetik bir ağ üzerine çalışıyor. Umarım geleceğin teknolojisi Dünya’yı bırakın bir hapishaneye çevirmeyi, evrene açılan yepyeni pencereler, yepyeni yollar inşa ederek, insanoğlunun varlığa olan bakış açısını bir adım daha ileriye taşır. Böylece biz çocuklarımıza onlar da torunlarına daha aydınlık, barış dolu, kaynaklarını tüm canlıların hayatına saygı duyarak kullanan bir dünya bırakırız. Eğer bir şeyleri mahvettiysek onları düzeltebilecek olan yine biziz, yine bilim ve teknoloji.
Uzay hakkında ilginç bilgiler
Bu kısa video’yu izleyerek Uzay hakkında detaylı bilgi alabilirsiniz.
Facebook ve Twitter adreslerimizden bizi takip etmeyi unutmayın.
Bu konu ile alakalı soru sormak için hemen tıkla